1865 yılında günümüzde Bulgaristan sınırları
içinde kalan Filibe’de (Plovdiv) doğdu. Babası Şehbender Süleyman Bey, annesi
Şevkiye Hanım’dır. Filibe’de başladığı öğrenimine İstanbul’da devam etti.
Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ni bitirince Posta ve Telgraf Nezâreti’nde,
ardından Düyûn-ı Umûmiyye Nezâreti’nde çalışmaya başladı (1890). Görevli olarak
gittiği Beyrut’ta Jön Türkler’le temas kurdu ve onların yönlendirmesiyle
Mısır’a kaçtı. Orada Jön Türkler’in kurduğu Terakkî-i Osmânî Cemiyeti’ne girdi,
ayrıca Çaylak adıyla bir mizah dergisi çıkardı. İstanbul’a döndüğünde
tutuklandı ve Fîzan’a sürüldü (1901). Sürgünde iken tasavvufa ve Senûsîlik
hareketine ilgi duydu, bu arada Arûsiyye tarikatına intisap etti. 1908’de II.
Meşrutiyet’in ilânından sonra döndüğü İstanbul’da bir süre Dârülfünun’da
felsefe müderrisliği yaptı ve Cem‘iyyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye üyeliğinde
bulundu. Kısa bir süre İttihâd-ı İslâm adıyla haftalık siyasî bir gazete
yayımladı. Gazetenin kapanmasının ardından İkdam, Şehbâl, Yeni Tasvîr-i Efkâr
ve Sırât-ı Müstakîm gibi gazete ve dergilerde siyasî ve felsefî yazılar yazdı.
21 Nisan 1910’da dönemin neşir hayatında önemli bir yeri olan haftalık Hikmet’i
çıkarmaya başladı; bu sırada Hikmet Matbaa-i İslâmiyyesi’ni kurdu. Hikmet’i
yayımlamaya devam ederken 26 Ağustos 1911’de Millet ile Musâhabe ve ardından
yine Hikmet adıyla günlük bir gazete çıkardı. Bu yayın organlarında yazdığı
yazılarda kendi adıyla birlikte tasavvufî yazılarında Şeyh Mihridîn Arûsî,
mizahî yazılarında Coşkun Kalender, Kalender Gedâ, millî ve hamâsî şiirlerinde
Özdemir gibi takma adlar yanında “A. H.” ve “F. A. H.” gibi rumuzlar kullandı.
Başlangıçta İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ni
destekledi; ancak II. Meşrutiyet’ten sonra giderek artan yanlış davranışları
yüzünden cemiyeti ağır bir dille eleştirmekten çekinmedi. Muhalefetteki
Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nı da tenkit etti. Hem bu eleştirileri hem de
siyonizme ve masonluğa yönelik suçlamaları yüzünden dergi ve gazeteleri sık sık
kapatıldı. Mücadeleden yılmayıp eleştirilere devam edince 9 Ekim 1911’de
matbaası kapatılarak önce Kastamonu’ya, ardından Bursa’ya sürüldü. Bir süre
sonra aftan faydalanıp İstanbul’a döndü. 1 Ağustos 1912’de Hikmet’i yeniden
yayımlamaya başladıysa da aynı yılın 25 Ekim’inde gazete tekrar kapatıldı. 30
Ekim 1914’te âniden öldü, cenazesi Fâtih Camii hazîresinde defnedildi.
Beklenmedik bir şekilde ölümü bakır zehirlenmesine bağlandıysa da masonlarla
ilgili neşriyatından dolayı bir komploya kurban gittiği de ileri sürülmüştür.